Limon
kolonyasının ferahlatıcı kokusuyla kendini çok daha iyi hissetti. Sadece bir
koku onu alıp geçmişindeki o bayramlara götürdü… Cam şişedeki kolonya
köşedeki bakkal amcanın yuvarlak, büyük pompalı şişesinde doldurulur, sonra
yine oradan bayramlık şekerler alınırdı. Çikolata o yıllarda alamancı
akrabaları olanlar dışında bayramda ikram
edilecek kadar bilinmiyordu bile.
Üç katlı ahşap
evlerinin merdivenleri kahverengiye boyandıysa ertesi gün bayram demekti.
Merdivenlerden yukarı çıkmak, aşağıya inmek yasaktı. Annesiyle babaannesi evi
tertemiz yapar. Kokulu sabunlar ile her yer mis gibi temizlenirdi.
Bayramlık örtüler
çıkarılır, balkonlar yıkanır, yaz mevsimine denk gelen bu bayramlarda
baklavanın yanında, dondurmalar yapılırdı. Sahildeki o meşhur kahveciden kahve
alınır, hep vitrinde duran yurt dışındaki halasının getirdiği fincanlar gümüş
tepsiyle birlikte, dantelli örtüyle süslenmiş olarak mutfak tezgahının
üzerindekini yerini alırdı. Herkes azimle
bayramın bir parçası olmaya çalışırdı.
“Acaba bu bayram
o fincanlardan ilk önce kim kahve içecek?” diye düşünmekten kendini
alıkoyamazdı. Kahve makinesinin olmadığı yıllardı o yıllar..
İnsanların
bayramlarda birbirlerine gitmekten başka seçeneğinin olmadığı, bayramların
çocuklar için coşkulu geçtiği yıllardı.
Şehrin en
bilindik yerinden çocukların bayramlıkları alınır, bayramlıklar başucunda
uyanılırdı..
Ertesi gün
beklenirdi. Kağıt mendiller bile henüz yoktu. Kenarları işlemeli mendiller
çocukların ceplerine konulur, ertesi gün bayramda harçlıkları teyzelerin
işlemeli mendilleriyle çocuklara verilirdi.
Her çalınan kapı
mutlaka açılır, o kapının ardından mutlaka bir şeker beklenirdi.
Mahallede kız kaçıran varsa eğlence büyüktü. Bazen macuncu gelirdi bayramda mahalleye… Salıncakçı, dondurmacı amca… Bayrama özel fıstıklı dondurmalar getirilirdi. Böylece bayram harçlıklarının gideceği adreslerde belli olurdu. Bir gazozdan mahalledeki herkes nasibini alırdı. Bayramlıklar kirlenmeden eve dönmek yoktu.
İlkokulun sonlarındaydı. Mahalledeki arkadaşı Murat’la mahallenin
başından aşağıya kadar yarış yapacaktı. Ablasının kendisine aldığı püsküllü, o
yılların modası olan kıyafetle salına salına mahallede koşuyordu. Ama o kadar
hızlı koşmuştu, o kadar hızlı koşmuştu ki... Ayakları birbirine dolandı ve
sonunda mahalleyi bir uçtan bir uca kadar sürüklenerek geçti. Dizinde oluşan çizikler
bir tarafa, bayramlığının yırtılması
canını çok acıtmıştı.
Annesinden gizli yarasını temizlemeye çalışırken, acısına değil yırtılan
bayramlığına ağlıyordu. Biran telefonun çalmasıyla irkildi.
O anı yaşamaktan uyanmak istemiyordu. Ağlamasına rağmen o sahnenin gözünün önünden gitmesini istemiyordu. Ne kadar da sevimliydi. Kendi kendine gülümsüyordu. Eminim şuan çok komik görünüyorum diye düşündü. Aynı anı yaşıyor ve inanılmaz tad alıyordu. Büyümek istemiyorum dercesine gözlerini açmak istemiyordu. Tabi ki hayat geçmişten ibaret değildi.
Bazı insanlar için geçmiş, bazıları için ise gelecek çok önemlidir. Peki neydi insanların bayramlarını farklı anlamlandırmasına sebep olan..
Eski bayramlara gittim😢
YanıtlaSilBir bayram bile insanın çıkarım yapması için yeterli olabiliyor
YanıtlaSilBayramlar çok kıymetli
YanıtlaSil🩷🩷🩷
YanıtlaSil🤩🤩🤩
YanıtlaSilHayat gerçekten bayram olsa....
YanıtlaSilBayram tadımda bir yazı olmuş
YanıtlaSilKaleminize sağlık
YanıtlaSil🤲✨️
YanıtlaSil🥲
YanıtlaSil😍
YanıtlaSilEski olmadan yeni olmaz ama eskide kalmakta eskitiyor insanı...
YanıtlaSilBayramların tadı
YanıtlaSilBayram tadında bir yazı olmuş ellerinize sağlık
YanıtlaSil🌹
YanıtlaSil