Burcu’nun bitmek bilmeyen bir enerjisi vardı. Hiç durmayacak bir makinaymış gibi bir izlenim bırakırdı etrafına. Yani hareketli yaşamak onun özelliğiydi.
Yaptığı bir şeyin ardından bir sonraki planı uygulamaya başlardı. Yemeğe gider hemen nerede kahve içecekleri yeri planlardı. Bu özelliği çoğu zaman arkadaşları tarafından pek hoş karşılanmazdı. Ona yetişemediklerinden şikâyet ederlerdi.
Sabahları yatağından kalkar kalkmaz esneme hareketlerini yapardı. Kahvesini içerken giyinir ve o arada çantasını da hazırlardı. Kesintisiz yaşıyordu, pili hiç bitmeyen bir makina gibiydi.
Son dört senedir iş haricinde pek bir hayatı yoktu. Bundan çok memnundu çünkü bu düzen ona mutluluk veriyordu.
İki gün sonra iş için şehir dışına çıkacaktı. Hazırlıklarını tamamlarken iş yerinden aldığı haberle sarsıldı. İş yerinde birden fazla bölümde sorumluluğu vardı ve yetkilerinden birine son verilmişti. Sanki o an her şey durmuş gibi hissetti. Nefesi kesilmişti ve göğsüne bir baskı yerleşmişti. Yavaşça koltuğun kenarına oturdu, düşmemek için kendini zor tuttu.
‘Hayat bana şimdi
ne diyor acaba?’ diye düşündü. Karışmış olan zihnini sakinleştirmek için
gökyüzüne baktı. Güneşin güne vedasının
hüzünlü ışığını fark etti.
Güneş hareketini durdurmuyordu, insanlar gibi hiçbir olaydan etkilenmiyordu. Ne sıcaklığını kaybediyor ne de inzivaya çekiliyordu, üzüntülü insanlar gibi. Yapması gerekeni, sorumluluğunu her şartta yerine getiriyordu. Hayat hep devam ediyordu yavaşlamıyordu bile.
O zaman ben de devam etmeliyim diye düşündü ve kendini hayatın gerçekliğe uyumlu hale getirdi.
Küçük ve anlık oluşan mutlulukları severdi, çünkü yaşam sevincini tetikliyordu. Mis kokulu ve lezzetli bir çay hazırlamanın tam da zamanı diye düşündü. Kokularla sakinleştiğini fark etmişti. Bitki çayını hazırlarken orman kokulu mumlarını yaktı. Pencerenin yanındaki koltuğa oturdu. Gece çökmüştü ve güneşin yokluğunu hissettirmemek için milyonlarca kandil yerini almıştı. Yanıp sönen yıldızlar sanki ona göz kırpıyorlardı.
Gerek gökyüzünde
gerek yeryüzünde herkesin ve her şeyin bir sorumluluğu vardı ve herkes ve her
şey sırasıyla sunumunu yapıyordu.
Burcu, bu
hayattaki sunumunun nasıl olması gerektiğini düşünürken çayından bir yudum
aldı.
Sehpanın üzerinden not defterine uzanırken çayını bıraktı. Aynı anda aklına çok şey geldiğinden unutmamak için not almayı adet haline getirmişti. Evin birçok yerinde not defteri bulunduruyordu. En akıcı yazan kalemi de defterin yanındaydı. Boş vakitlerinde de ‘Kendimle Sohbetler’ adını verdiği notlarını okurdu.Birkaç sayfa geçip, boş bulduğu sayfaya; ‘hayatın içinde tek sahne yok, tek rol de yok’ diye yazdı. Neden bu baskıyı hissettiğini ve neden böyle bir tepki verdiğini anlaması onu iyileştirecekti.
‘İnsanın sevdiği
işi yapması hem huzur hem de mutluluk verir. Ve bu da davranışlara yansır’ diye
not aldı. Yanına da gülümseyen bir yüz çizdi.
“İnsan kendine karşı dürüst oldukça iyileşir.” diye ekledi alt satıra.
Hayatındaki
rolleri sıraladı zihninde; ailesiyle, yeğenleriyle ya da arkadaşlarıyla
birlikteyken nasıldı? Alışveriş yaparken, bakkalda, kasapta, nasıl
davranıyordu? Yani işi dışında diğer alanlarında nasıldı?
Ve aslında en
önemlisi, evde yalnızken, yani kendiyle baş başayken gerçekten nasıldı?
Çok net cevaplar verememişti zihninde bu sorulara.
Kendini merak
ettiği gibi insanları da merak ederdi. Toplu taşıma kullanırken çevresindeki
insanları gözlemlerdi.
İnsanların
şikâyet etmeye ne kadar meyilli olduğunu gözlemlemişti. Çoğu zaman
memnuniyetsizliklerini anlatırdı kişiler. Kendisinin de benzer şekilde
davrandığını fark etmişti. Kendi de sık sık şikâyet mi ediyordu? Düşündü...
Bazen insan sevdiği şeyleri kaybedebilirdi. Ve bu durum belki de insana bir nefes aldıran molaydı; nelerin olduğunu fark etmesi veya davranışlarını gözlemlemesi için. Kendini daha iyi tanıması ve daha uyumlu hâle gelmesi içindi.
Zihni
berraklaştıkça kalbindeki baskı da sisin dağılması gibi yok oluyordu.
Etrafındaki görüntüler, sesler, tatlar ve kokular daha belirgin hâle geliyordu.
Hayatı sadece
işinden ibaret değildi. Oradan aldığını zannettiği tatmini hayatının tüm
rollerine de yaymalıydı.
Doğadaki her
canlı gibi, olaylara ve kişilere takılmadan sunumunu doğru yapmalıydı. Bu
düşünce kalbini rahatlattığı gibi yüzünde de bir tebessüm oluşturdu.
İnsan hoşuna gitmeyen şeyleri olumsuz olarak adlandırması ne kadar gerçek olabilirdi? İnsan, olayları neye göre olumlu ya da olumsuz olarak tanımlardı? Olumsuz olan bir şey, bir gecede bu kadar çok şey öğretir miydi insana?
Bir kez daha gökyüzüne şükürle baktı. Yüzünde ki tebessüm gülümsemeye dönüştü.
Fincanını yıkayıp
ters çevirdi lavabonun yanına bıraktı.
Yeni bir gün yeni
kararlar ve yeni bir Burcu vardı artık...
Yorumlar
Yorum Gönder